türk sanatında görsel geleneğin temsili

MÜMTAZ SAĞLAM

“günümüzde çağdaş sanat pratiklerini önerdikleri biçim-anlam periyodunda değerlendirmeye kalktığımızda, çözülmesi beklenen kodların ortak kültürel belleğe, görsel geleneğe atıflı olduğu hemen görülür. Bu yüzden hep sırtımızı döndüğümüz ya da anlam dünyasına giremediğimiz pek çok olgunun, bireysel yanımızı ve sanat üretimimizi biçimleyen iradenin esas bütünleyenlerinden biri olduğunu görmek şaşırtıcı olduğu kadar, ironik bir gerçekliktir aynı zamanda.”


Erol Akyavaş (1932-1999), “Kuşatma”, 1982, Tuval Üzerine Karışık Teknik 266 x 385 cm.
(https://artam.com/muzayede/260-cagdas-sanat-eserleri/erol-akyavas-1932-1999-kusatma-2)

Özellikle son dönemde Türk sanatında belirginleşen estetik tavrın oluşumunu, kaynak ve kökenleri itibariyle tartışan etkinlikler dikkatleri çekiyor. Bu sayede gündeme gelen ve tartışılan yeni konular, Osmanlı’dan devraldığımız kültürel mirasın ne şekilde değerlendirildiği ve görsel geleneğin çağdaş sanat algısının yerleşmesinde yeterince kullanışlı bir dinamik olarak görülüp görülmediği gibi alt başlıklar içeriyor. Örnekse; Türk toplumunun Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren resim sanatının Batılı anlamda kurumsallaşmasını nasıl gerçekleştirdiğini düşündüğümüzde, biçim-anlam ilşiklerinin tesisisin hep ertelendiğini anlamakta gecikmeyiz. Çünkü; Türk resminde içerik değerlerinin inşaasında yaşanan belirsizlik ve yetersizlik büyük ölçüde kimliğimizi bütünleyen Doğulu ve yerel nitelikleri öteleyen algı kaymasıyla ilgilidir. Bu ise büyük oranda, Doğu ve Batı olgularını kavramsal bir dil ve mantık üzerinde değerlendirebilme eksikliğini görünür kılar. Bu yüzden, kültürel değişimin zıt kutuplarını oluşturan gelenek ve modernizmi ilişkilendiren tartışmalar, yaşanan bilinç yetersizliği nedeniyle, özgün görsel çözümlere ulaşmamızı zorlaştırmıştır. Baştan bu yana bir sentez arayışına hapsolan irademiz; zaten sanatın pek çok alanında, hangi verileri ne şekilde bir araya getireceğimiz ve bu birleşimi ne şekilde mümkün kılabileceğimiz konularında bir türlü bağımsız duruşlar sergileyememiştir.

görsel geleneğin temsili sorunu 

Gerçekten de,Türk plastik sanatlarının, geride bıraktığımız tezyinî anlayışlarla ilişkiye girmesi önemli ve pürüzler içeren bir konudur. Bu, çoğu kez cüretle girişilen ve/fakat sonuç alınamayan deneyimlere karşılık gelmektedir. Özellikle 1930’lu yıllardan itibaren gözlenen soyut denemelerin bir kısmının doğrudan bu birikimden hareketle gerçekleştirilmeye çalışılması ve hüsranla sonuçlanması düşündürücüdür.

Belirttiğimiz üzere bir bilgi sorunu çerçevesinde; ciddi bir tarih bilinci edinerek bakabileceğimiz görsel gelenek, özellikle kültürel üretimin esas dinamiği olarak görmemiz gereken önemli bir birikimdir. Ve eklektik bir bakışla, illiyet bağlarımız olan bir referans alanı olarak karşımızda durmakta, bize kendimizi gösterme yol ve yöntemlerini içermektedir.

Burada temel mesele, görsel gelenekten bir referans alanı olarak nasıl yararlanılacağı hususudur. Yüzeysel uyarlamalarla, indirgemeci yöntemlerle yapılan içi boş girişimlerin nafile çabalara dönüşeceği bu denli sıklıkla görülmüş olmasına rağmen hala bu anlayış aşılamamıştır. Aşırı hassasiyetlerin, duygu yoğunluklarının, tarih seviciliğinin bu ilişkiyi sorunlu kıldığı ortadadır. Örnekse, bugün ömrünü tamamlamış bulunan eski kitap sanatlarının; eksik ve yetersiz, çoğu kez de nedensiz pratiklerle yeniden canlandırılması yerine, estetik ve kültürel bir dinamik olarak yeni sanat ve tasarım süreçlerine anlam ve derinlik katan atıfların kaynağı olarak görülmesi daha doğru olacaktır. Ya da; eski halı-kilim desenleri ile tezyinî alanı oluşturan geleneksel uygulamalar; çizgi, renk ve kompozisyon tartışmalarına ciddi referanslar sağlayacak derecede önemli olabilir; ancak geleneği bu ölçüde dar bir mantıkla ve kısıtlı bir bakış açısıyla, dönüştürme iradesinden yoksun yaklaşımlarla anlamak yeterli olmayacaktır. Şu bilinmelidir ki, geleneksel değer taşıyan üretimleri nesnel bir bakışla analiz etmek, bu dilin özelliklerini yerel ve güncel uygulamalara dönüştürmek çağdaş uygulamaların odağında bir yere taşıyacaktır sanatçıyı. Bu dili incelemeden yapılan uyarlamaların biçimci ve mesafeli bulunması, dolayısıyla dekorlaşması, zayıf bir atıfa dönüşmesi kaçınılmazdır.

Öte yandan, Türk sanatında özellikle 1950’li yıllardan itibaren belirginleşen soyutlama deneyimlerinin pek çoğunun, İslâm inancıyla bağlantılı ve Doğulu bir kültürün ürettiği görsel geleneği değerlendirme sorununa bireysel yanıtlar aradığını, ancak donanım yetersizlikleri içindeki sanatçıların bu dönüşümde zorlandıklarını belirtmek yanlış olmaz. Pek çok örnekte görülebileceği üzere, bu birikim alanını değerlendirmeye yönelik çabalar, sorunun daha derinlikli ve bilgi üzerinden şekillenen çabalarla çözülebileceğini bize göstermiştir. Ancak bugün anlıyoruz ki, burada belirginleşen kavramsal nitelik ve ileri düzeye çekilebilen görsellik; daha çok renk ve şekil ile biçimlenmış bir uzamda; aslında kutsalı, gerçeği, hayatı ve tüm bunlara yönelik anlamı dizgeleştirebilen yaratıcı düşüncelerin bir ürünü olarak karşımıza çok sayıda nitelikli yorumu çıkarabilmiştir.

Özetle belirtmek gerekirse; günümüzde çağdaş sanat pratiklerini önerdikleri biçim-anlam periyodunda değerlendirmeye kalktığımızda, çözülmesi beklenen kodların ortak kültürel belleğe, görsel geleneğe atıflı olduğu hemen görülür. Bu yüzden hep sırtımızı döndüğümüz ya da anlam dünyasına giremediğimiz pek çok olgunun, bireysel yanımızı ve sanat üretimimizi biçimleyen iradenin esas bütünleyenlerinden biri olduğunu görmek şaşırtıcı olduğu kadar, ironik bir gerçekliktir aynı zamanda.

sanat tavırlarında beliren gelenek bağlantısı

Geleneği yansıtan biçimsel unsurlar, üretim yöntemleri ya da düşünsel unsurlar çağdaş sanat üretimine nasıl taşınacak ya da yansıtılacaktır? Özellikle Türk sanatçılarının zorlandığı ve düpedüz çıkmaza girdiği, soyut ve soyutlama deneylerinde ise bir zihinsel hazırlık sürecinin evresi haline dönüştürülerek aşılan bu konu; sadece sanatçı yaklaşımları üzerinden yanıt üretebilecek, özgün çıkarımlar üzerinden değerlendirilebilecek sonuçları kadar sürece de odaklanmış bir çalışmayı talep eder. Dolayısıyla burada, gelenek sorunsalını, bir akış ve yansıma, bir düşünce geçişi ya da bir bütünleyici ya da tanımlayıcı unsur haline getirerek anlatıya dahil eden sanat tavırları önem kazanmaktadır.

Örnek vermek gerekirse, Âbidin Elderoğlu’nda yapısal dinamizmin kaynağı haline gelen hat kaligrafisi, benzer yöntemi daha serinkanlı ve soyut bir disipline taşıyan Sabri Berkel’de daha ikna edici bir soyut dil yaratmıştır. Aynı şekilde dinsel mimariye ilişkin tarihsel unsurlara atıflı soyut göndermelerini “minimal simetri” konseptiyle kavramsal bir düzeye çeken Adnan Çoker, yine çok etkili sentezler üretmiştir. Karmaşa içeren ve coşkulu bir dışavurumu bir estetik duruma dönüştürerek tarihsel ve geleneksel bağlam ile bağdaştıran Zeki Faik İzer ise özgün bir yaklaşım ya da çözüme ulaşmış görünür. Keza, Mübin Orhon’un soyut dışavurumcu tavrının mistik boyutlarını açık referanslar yerine minimal göndermelerle oluşturduğu kompozisyonlar, izleyeni gerçekçi bir tarih, bellek ve kültür çevresi içine çeker. Orhon, bir soyut leke üzerinden geleneğin ifade ettiği değerleri neredeyse bir total gösterge halinde inşa çabasına girerek bu ortamı tesis etmiştir. 1980’li yılların gerilim içeren sıkıntılı günlerinde gelenek-inanç ve tarih üzerine vurguları bir araya getiren Erol Akyavaş’ta ise yine bu sorun pek çok açıdan aşılmış görünür. Doğu-Batı zihinsel zıtlığı anlatımcı bir içeriğe dönüşmeden Akyavaş’ın büyük kompozisyonlarını bütünler. Aynı şekilde modern-postmodern anlatıların, görünür metaforlar üzerinden yeni anlam ve içerik önermeleri gerçeğini Akyavaş’ın büyük kompozisyonlarında hemen fark eder, geleneksel ile modern arasındaki geçişsizlik tartışmasına önerilen görkemli çözümlere tanık oluruz. Üstelik Erol Akyavaş, büyük kolaj düzenlemelerinde; Osmanlı’ya, İslâm inancı ve felsefesine dair göndermelerini gizlemeden bunun mümkün olabileceğini kanıtlayarak çağdaş tavır, özgün bir model ve yaklaşım geliştirir.

Özetle, Türkiye’de son yüzyılda gecikmeli gelişimini tamamlayan plastik sanatlar alanı, gerilim içeren bir gelenek, kültür ve modernite ilişkisinin görsel sonuçlarını içerecek şekilde yapılanmıştır. Dolayısıyla bu kapsamda ele alınan çalışmalar, kimlik ve kültür tartışmalarının yoğunluk kazandığı son dönemde; siyasal, toplumsal, tarihsel ve zamansal bağlam yaratan, ortak belleği yansıtan somut göstergeler haline gelmiştir. Yakın geçmiş ve bugüne ilişkin olan pek çok şey, bu göstergeler üzerinden nesnel bir okuma sunabilmektedir her şeyden önce.

Sonuç

Bugün, kültür ve sanat alanında üzerinde artık tartışmadığımız ortak bir bakış noktasının içindeyiz… Eskiye oranla kendimizi var eden kültürel ortama, geleneksel kaynaklara, tarihsel verilere, inançla ilişkili meselelere artık yabancı değiliz… Mesafeli bir bakış aralığında denenen, yapay nakış ve folklor ilgisi artık kimseye çekici gelmiyor. Dolayısıyla, Türkiye’de çağdaş sanat alanında geçerli olan pratiklerin, biçim ve içerik bağlamında, kaynak ve kökenleri itibariyle bağımsız bir şekilde yapılandıklarını söyleyebiliriz. Estetik kavrayışın, tarihsel ve geleneksel bağlantılarla, kültürel yanımızı, kimliğimizi ve düşünce dünyamızı oluşturan değerlerle ilişkisi bugün çok daha net ve anlaşılır bir görüntü arz etmektedir. Sözgelimi, minyatür’ü bütünleyen görsel bilincin, günümüz koşullarına gelene dek izlediği yerine göre tuhaf süreç; evrimi devam eden gelişim hakkında yeterince açıklayıcıdır. Nitekim; soyut ve şematik bir tasvir anlayışına dayanan bu yaklaşımın yerini, derinlik etkili ve benzeşim amaçlı Batılı bir tasvir, aksamalı da olsa modernist bir gelişim çizgisini takip ederek alabilmiştir. Üstelik, Doğu ile Batı arasında sürekli hissedilen zihinsel karşıtlığın tam ortasında kalarak, bu yön tayini meselesini aşmayı denemiştir. Doğu’ya yöneldikçe, sarsılması beklenen görsel irade, tam tersine anlatıya içerik ve derinlik kazandırmış; Batılı kaynak ve bilgilerle yoğruldukça da, biçimleme gücündeki yetkinlik ve güncellik bağlamında sanatçıyı daha özgün noktalara taşımıştır…


ayrıca bakınız: https://saglamart.com/cumhuriyet-modernizmi-resim-kimlik-ve-bellek